Bosluk


Boşluk… İfade etmem gereken ilk şey bu, ne kim olduğum, ne nerede olduğum, ne de ne işe yaradığım değil, ilk olarak boşluk. Etrafı karalanmış bir boşluk. Hani gecenin en kör saatinde ışığı açtığınızda yaşadığınız körlük gibi olan bembeyaz boşluk.
   
Kumsaldayım ve mevsim kış eğer illa bahsetmem gerekirse, dalgalı bir sahilde üzerimde kazak altımda ise paçalarını sıyırdığım bir kot var. Denizde tutarsız dalgalar var aralarda anaforlar oluşuyor. Suyun ritmi dalgaların frekansı katiyen tutarlı değil. Bu yüzden izlerken sıkılmıyorum. Hava karardı kararacak ayrıca rüzgarı tam olarak cepheden alıyorum. Gözlerim yaşarıyor ama inadına açık tutmaya çalışıyorum. Göz konusunda çok hassasım ne zaman birinin gözüne bir şey batsa ayna sendromunu bünyeme yaşatıyorum. Küçüklük tranvası olduğunu söylüyor çok bilmiş arkadaşlarım. Katiyen inanmıyorum buna, insanların nedenini anlamadıkları problemlere tanım ve güzel bir neden yaratmak için kastıklarını düşünüyorum. Ben de bu insanlardan biriyim istemeden neden bulmaya kasanlardan. Bir cümleyi okuyup yok o öyle değildir diyenlerden. İçini doldurmadan rahat edemeyenlerden. Memnuniyet testleri olur hani insan kaynaklarının vs. verirler sen de onlara not verirsin. İnce eliyip sık dokuyanlardanım, hem de hiçbir işe yaramadığımı bildiğim halde. Ufak boşluklar vardır çok kötüden çok iyiye doğru bir boşluğu karalamanı isterler. Vasata yaklaşıp etliye sütlüye bulaşmamanın keyfini yaşarım. Boşluğu özenle dışına taşmadan doldururum.
     
    Boşluk… Dışına taşmadan dolurulması gereken bir zırva. Herkesin bir derdi olduğunu biliyorum, kafalarını doldurmaya çalıştıkları işlerinin olduğunu. Herkesin kafasında kabataslak bir plan var. Gelecekte ne olacağını, emeklilik için düşündüklerini, çocuklarına vereceklerini bir şekilde kafalarının içindeki not defterinin yapılacaklar listesine maddeledikleri tahmin edebiliyorum. Oysa ben sadece bu kumların üzerine depar atabilir miyim diye düşünüyorum. Geleceğimle ilgili en uzak planım bu. En kötüsü ise çıplak ayaklarıma kumları fırlata fırlata attığım depardan sonra ayaklarıma batan cam kırıklarını çıkarmak oluyor. Planımda olmayan koca bir muamma.
     
     Yanlış anlamanızı istemem dünyanın sırrını çözmüş ve kafayı kırmış bir adam değilim ben. Veya hakkımda acıyacağınız ne büyük acılar çekmiş ne kalender adammış diyeceğiniz biri de değilim. Kendimi ürettim hattında ufak hatta çok önemsiz bile diyebileceğin bir hata yüzünden arızaya alınmış bir parça gibi hissediyorum. Aslında sürsen piyasaya iş yaparım ama bir türlü onaydan geçemiyorum. RED yazıyor yaka etiketimde.

     Bugün bu yüzden buradayım, kendimi istemeden ve farketmeden içine soktuğum fanusumdan sesleniyorum. Bir fanustan dış dünya ile bağlantı kurmaya çalışmak demek bir insanın kendini gerçekten tam anlamı ile tanıması demektir. Her kelimeniz size döner çünkü. Kendinizi birine ıspat etmemeye çalışmak için ortada kimsenin olmaması gerekir. Yanınıza kim yaklaşırsa o sizi başka bir adam yapar çünkü. Oysa içindeki gerçek adamla tanışma fırsatı çok geçmez insanın eline. İddia edilenin aksine onunla tanışmak hayatında yaşayacağın en sıkıcı şeydir. Ben tanıştım ve dalgaları izliyorum.
Gelecekle ilgili kendime harika bir ödeme planı çıkarıyorum. Uzun bir bekleyiş, tam anlamı ile ıskartaya çıkarılması gereken ziyan edilmiş bir şahıs. Diğer taraftan tutarlılık gibi bir erdeme sahip olmak ve sonuna kadar götürmek istiyorum. Bu yüzden intiharıma acaba sıradan bir ölüm süsü verebilir miyim diye düşünüyorum. Çünkü bir kere gözüm takıldı mı boşluğa sonuna kadar karalamadan duramıyorum.
En acıklı tarafı biraz bile duygusallık olmaması tüm bunların içinde.

Comments