Albert Camus, Ceasar'ı hiç sevmezdi.


Lüzumsuz...

Telefonun hoperlörü açık.

“Hanımefendi anlıyorum ama bizim yapabileceğimiz hiçbir şey yok” dedim. “Kimin yapabilecek bir şeyleri var?” diye sordu kadın. Siz ne işe yarıyorsunuz, dedi. Sesi titriyordu. Ofiste bir sessizlik. Herkes birbine bakıyor. Biz ne yapıyoruz burada, biz neden bir aradayız, insan sosyal bir yaratık olmak zorunda mı? Soyumuzu devam ettirmenin tek yolu bir arada olmaksa, evrim bize bir bok katamamış. Telefonu sert bir şekilde kapattı kadın. Bize öyle geldi. Bu işi yumuşak bir şekilde yapamayacağını düşündük. Biz ne yapıyorduk? Bizim neden yapacak hiçbir şeyimiz yoktu.

Aramızdaki en prezantıbl olanımız başını öne eğdi. Sessiz adımlarla mutfağa gitti, damacanadan bir bardak su içti ve duvara dayanıp bekledi. Kravatı sağa doğru kaymıştı. “İşler iyiye gitmiyor” dedi. “Böyle devam ederse hiçbir zaman iyiye gitmeyecek” dedi. Kiminle konuştuğunu anlayamadık.

Bir süre sonra unuttuk, kadının titriyen sesi ve ağlaması silindi gitti kulaklarımızdan. Kravatlı da yerine oturdu. Ben de internet gazetelerinden birine girdim. “İnsanla muzun DNA dizilimi %55 oranında birbirine benziyor” başlıklı haberi okudum.

En niyetinde emir kuluyduk.



Comments