Küçük sersem

Tamam çocuğum, seni dinliyorum. Ne diyeceksen de hadi. Bu bir Amerikan filmi olsaydı, söyleyeceğin her şeyin aleyhine delil olabileceğini söyler ve seni suskunluğa davet ederdim. Fakat bu bir Kore filmi. Hangi Kore?
Kuzey.
Güney.
Yıldız.
Kıble.

Tövbe, affedersin çocuğum seni dinliyorum. Canın sıkılmış, için içini parçalıyor, öflüyor pöflüyorsun. Böyle yapma, pilava kaşık sokma, babanın ayakkabılarını yere çivileme. Konuş yavrum. Evren ufacık parçalara ayrılsın, hayat tek hücreden evrilsin evrilsin en son gergedan olsun. Ya söyleyeceğim bir şey yoksa diye dertlenme, herkesin söyleyecek lafları var. Yeri geliyor, sana sufle veriyorlar. Yeri geliyor, haddinden fazla harcıyorsun kelimeleri.
Hayır, çocuğum konuş.
Evet, çocuğum konuş.
İstediğini de, inan bana bir bok değişmeyecek, ne benim fikrim bir milim oynayacak, ne senin için biraz rahata erecek. Sana şunu söyleyim çocuğum, gerçekliğin bir kokusu varsa eğer sarımsak gibi kokuyordur. Düşünsene bir sarımsaklı yoğurdu, mantıyı, yağlamayı. Resmen klasisizme başkaldırı.

Her şey çok güzel aslında. Öylesine güzel. Fransız dışavurumculuğu kadar güzel, toplumcu gerçekçi eserler gibi, diyalektik materyalizm gibi güzel.

Ne dersen de, isyan et, sinirlen, aran, bulama, gözlerinin pınarları kurusun, acıdan, kahrından delir. Umrumda bile değil. Sen yine konuş çocuğum, içimin derinliklerinden konuş. Oyunlara alınmayan veletler gibi somurta somurta konuş. Ütüldü diye zırlayan veletler gibi konuş.

İklim hazandan hüzüne dönsün.
Biz Müjgan'la ağlaşalım.

Sonra biraz sus çocuğum.
Su küçüğün,
Söz.

Sana söz yine hazanlar gelecek.


Comments