Lift Gamma Gain

Kendinden ıslak gözlerini dikmiş bakıyor. Nereye baktığı önemsizleşiyor.
Derin bir koridorun içine giriyorum. Adım attıkça grileşiyor her şey, biraz daha koyu ama asla siyah değil. Sonra sesler biraz biraz. Bir kapı bekliyor böyle zamanlarda insan. İçinden geçilebilecek en küçük delik de olur. Koyulaştıkça etraf, sesler mi artıyor? Yoksa azalıyor diye mi, kılcallarımdaki kanın sesi duyuyorum? Bilemiyorum ve bilmekle yükümlü de değilim.
Karşıma bir kapı çıkmıyor. 

Yürürken ellerimle duvarları okşuyorum, ellerim bir şeye çarpıyor ve duruyorum. Zaten karanlık, iyice faydası olsun diye gözlerimi kapıyorum. Ellerimle hissediyorum ne olduğunu. Bir çıkıntı, bir plastik dokusu... Bilişsel zekam beni yanıltmıyorsa bu bir düğme olmalı, diyorum gözlerini dikmiş bakana.
O zaman bas ona, diyor.
Neden, diyorum.
Ne önemi var, diyor.

Tabii ki, basıyorum. Tungsten ışıkları çıtır çıtır yanıyor. Emin değilim tungstenin çıtır çıtır yanışından, ama öyle geliyor bana. Her yer aydınlanıyor. Gözlerim acıyor. Gözleri acıyor. Aydınlığın daha da aydınlık olduğu yere kurulu bir sahnede ayağından zincirlenmiş bir kuzu görüyorum. Sahneye yaklaştıkça, alkış sesleri duyuyor. Kaynağı belli olmayan alkışlar. Şak. Şakşak. Şak. Şakşakşak. Gürültülü, cızır cızır sesler. Kuzu bizi görünce, yanımıza doğru hareketleniyor. Zincirler şıkır şıkır sürünüyorlar. Gitgide geriliyorlar ve kuzu artık ilerleyemiyor. 

Ipıslak gözleriyle bize bakıyor, burun delikleri genişliyor ve nefes alıyor. 
Kuzu, miyavlamaya başlıyor.
Mırıldıyor
Gurulduyor.

Şöyle bir bakınca etrafa, dünyanın ekseninin üzerimize doğru kaydığını görüyorum.

Neden böyle oluyor, diye soruyorum.
Ne önemi var, diyor.




Comments